PİYASANIN RAHATLAMASI İÇİN ÖNERİLER…
Ekonomi yönetimi yaşadığımız devalüasyonla oluşan kur kaynaklı krizin önce finansal krize sonra da reel sektör krizine dönüşmemesi için biraz gecikmeli de olsa doğru adımlar attı.
Politika faizinin gecikmeli olarak arttırılması, olumsuz gelişmeleri daha gerçekleşmeden fiyatlayan, olumlu gelişmeleri ise gecikmeli görmeyi tercih eden mevcut piyasa yapısında oldukça maliyetli oldu hepimiz için.
Uzunca bir süredir bol ve ucuz maliyetlerle gelişmekte olan ülkelere ve özellikle de ülkemize akan küresel sermaye, ABD’nin verdiği sinyalle birlikte çekilmeye başlayınca, önceki rahatlıkla oluşan rehavetimizden kendime gelmemiz biraz zaman aldı.
DOLARİZASYON HORTLUYOR MU?
Kısmen atılan adımların etkisi, kısmen de üzerimizdeki operasyonun şiddetinin hafiflemesiyle, Dolar kuru 5.7 TL seviyesinin altını gördü. Burada, bunca yıllık bankacılık/finans tecrübem bana bir şey fısıldıyor; Uzunca süredir, toplumumuz Dolar’ı, Avro’yu kısaca döviz kurunu pek konuşmaz olmuştu. Dolarizasyon denilen ekonomik hastalığın hafiflediği, Türk Lirası ile konuşup pazarlık etmenin sistemde Normalleştiği yaklaşık On Yıl yaşadık. Zihnimizdeki “Normal” Türk Lirası oldu yani. Son bir yıldır yaşadığımız dalgalanma ise yeniden tüm ekonomik kararlarımızda Dolarla konuşmaya ve karar vermeye başlattı insanlarımızı.
Eee, ne olacak? diyebilirsiniz, Dolarla düşünmeye başlayınca otomatik olarak Dolar talebi artar, artan talep kuru yukarı doğru çeker, kur artışı tekrar enflasyona ve faiz artışına sebep olur ve fakirleşiriz. Bir taraftan daha önceki yazılarımda anlattığım gibi, Banknot basmaktan kaynaklanan Senyoraj etkisi (Karşılıksız para basma hakkından kaynaklanan zenginleşme) sonucu ABD daha zenginleşirken Ülkemiz dahil diğer tüm ülkeler fakirleşir.
Dolar kurunun 7 TL üzerinden 6 TL altına inmesi, aşağı yukarı hareketler yapmasında ise art niyet aramaya başladım; kafamızdaki “normal” olan Türk Lirasına güveni azaltıp Dolarizasyonu arttırma amaçlı gibi geliyor. Zihinleri bulandırıp kendilerince dengeleri iyice bozma hedefleniyor sanki.
PİYASADA NAKİT YOK, SİSTEM KİLİT!
Ekonomi yönetimi büyük oranda “beklentileri yönetmektir” demiştim daha önce ve toplum psikolojisini yönetebilmekten geçer. Toplumun gelecek beklentileri bozulmaya başladığında, finans piyasasında görülen ilk işaret nakit paranın ortadan kaybolmasıdır. İnsanlar belirsizlikler sebebiyle harcamalarını erteler, yatırımlarını bekletir, parayı bankalara park ederler. Bu durum, bir anda piyasanın nefesini keser, “Nakit Paranın Gücü” olarak tanımlanabilecek olan, paranın sirkülasyonundan kaynaklanan ilave güç bir anda kaybolur. İnsanlar ödemelerini geciktirir, alacakları için daha agresif olurlar. Bu durum bir anda ticaretin hacmini küçültür, dolayısıyla tüm hesaplar alt üst olur, kârlılıklar taban yapar. Adeta suyu çekilmiş bir göldeki çırpınan balıklar gibi işletmeler perişan olur, sermaye yapısı zayıf ve kurumsallaşamamış firmaların iflasına kadar gider maalesef.
Bir taraftan da bankalar bir anda mevduat/kredi faizlerinin artması yanı sıra kurun artışıyla bozulan pozisyonlarını ayarlamak için kredilerde frene basar, oranları alabildiğine yükseltir, piyasaya verdikleri parayı neredeyse sıfırlayıp ekonominin kilitlenmesini adeta desteklerler.
ÇÖZÜM TEKLİFİM
Bana göre, enflasyonda dünyadaki durum yaklaşık şöyledir; Gelişmiş Ülkelerde enflasyon %1-3 arasında yaşanır, %3 ü aştığınızda, %10-12 ler civarına doğru belli seviyede Gelişmekte olan Ülkeler sıralanır, yani %4 ile %12 nin pek farkı yoktur. Enflasyon daha yükseklere çıktığında ise işler tamamen şirazeden çıkar, binlere, yüzbinlere varan hiper enflasyon yaşayan birkaç Ülkeyi hariç tutarsak, geri kalan ülkeler bu ligdedir ve %30 ile %50 nin pek bir farkı yoktur.
Döviz kurunun artışı ile doğrudan enflasyonumuz ÜFE de %46 yı aştı, TÜFE de kısa sürede o rakamlara yaklaşacaktır. Yani biz enflasyonda, şu an için geri kalmış Ülkeler ligindeyiz maalesef.
Dolayısıyla beş on puanlık aşağıda/yukarıda olmamızın durumumuzda pek bir değişiklik sağlamayacağı aşikardır.
Üstelik Kamu Maliyesi oldukça iyi durumdadır, genel finansal rasyolarımız ve borçlanma değerlerimiz makul seviyelerdedir.
Hükümetimizin derhal ilave para basarak, dar gelirli kesimlerin (Memur, İşçi, Asgari Ücretli vb) maaşlarına 1 Kasım 2018 den geçerli olmak üzere ortalama %25 zam yapmasını, böylece bu kesimler başta olmak üzere tüm toplum kesimlerinin geleceğe dönük beklentilerinde iyileşme sağlanarak, tekrar harcama yapmaları ve perakende piyasasında oluşan kilitlenmenin giderilmesini,
Borçlanmada AB kriterlerine göre gidilebilecek mesafenin (GSYİH nın yaklaşık %10u kadar iç borçlanmada imkan vardır) kullanılarak, başta müteahhit alacakları olmak üzere tüm Kamu alacaklarını ödeyip sistemin tekrar harekete geçmesini sağlamasını,
Adeta kalbi duran bir kişinin kalbini tekrar çalıştırmak için verilen elektro-şoka benzeyen bu uygulamalarla kilitlenen sistemin tekrar çalışmasının sağlanmasını teklif ediyorum.
Alt gelir grubu ve Devletle iş yapan şirketler aracılığıyla piyasaya sokulan paranın, kat kat olumlu etki yaparak çarkları yeniden döndüreceğine eminim. Oluşacak ticaret hacmindeki artışla oluşacak vergiler yoluyla para zaten devlete dönecektir.
Yukarıda izah ettiğim üzere, enflasyonda birkaç puanlık artışa yolaçabilecek olan bu müdahale, birkaç ay içinde ekonomik aktivitenin normalleşmesiyle birlikte, nihayetinde enflasyonun ve kurun kontrol altına alınmasını sağlayacaktır.
Elbette, daha önce yaptığımız hatalardan ders alıp aklı başında politikalar izleyerek benzer bir sıkıntıya tekrar düşmemek için her türlü tedbir alınmalıdır.
İŞSİZLİK FONU DOĞRU POZİSYONA ÇEKİLMELİDİR!
Ülkemizde örneğin 100-300-500 işçi ve üzerinde çalıştıran pek çok işletme mevcuttur. İşsizlik fonunda biriken paralar Hazine Bonosu, Devlet Tahvillerinde kullanılacağına, reel sektörün desteklenmesinde, insanların işssiz kalmasının önüne geçilmesinde kullanılmalıdır.
Nasıl yapılacak peki? Benim önerim şudur; Derhal Devlet nezdinde yerel bir şirket derecelendirme kuruluşu kurulmalı, belli seviyenin üzerindeki tüm şirketlere rating (derecelendirme) notu vermelidir. Belli notun üzerinde olan firmalara, Devlet, işsizlik fonundaki kaynaklarla, Sermaye Benzeri Kredi (10 yıl ve üzeri süreli krediler) vererek sermaye ortağı olmalıdır. Gerekirse, Fonun elindeki tahviller sisteme konulmalı, şirketlerin finansal yapıları iyileştirilmelidir. Önümüzdeki 1-2 yıl içinde, inşallah işler yoluna girdiğinde ise Devlet, hisselerini şirket sahiplerine satarak yeniden kendi pozisyonuna çekilmelidir.
Bu durumun benzeri 2008 yılındaki krizde ABD ve Avrupa ülkelerinde yaşanmıştır. Devlet , gerekirse ilave para basarak şirketlerimizi, bu çok değerli varlıklarımızı kurtarmalı, insanların işsiz kalmasını kesinlikle seyretmemelidir.
KONKORDATO MESELESİ
Vicdanen rahat olamadım, yazmak istedim. Son günlerde Mahkeme kararıyla alacaklılardan korunma yöntemi olan konkordato kararı aldıran şirketleri duymuşsunuzdur. Adeta bir moda gibi herkesin koştuğu yöntem, firmanızın 15 ila 23 ayda iflasına yol açabilir, lütfen iyi istişare etmeden, konuya hakim insanlarla görüşmeden bu yola gitmeyiniz. Kısa süre önce, hatalı yönlendirme ile adeta öldürülen bir firmaya şahit oldum görüşmelerimde. Bu yöntem, sadece belli şartları taşıyan firmalar için kurtarıcıdır, diğer firmalar içinse ölümcüldür, iflas kararınızın verilmesi an meselesidir. Üstelik alınan kararla, tedarikçileriniz ve onların çalıştığı pek çok firmanın da batırılması muhtemeldir. Lütfen firmalarınıza kıymayınız.
Hasan Kurtulan, 24/10/2018.
Kaynak: muttanhaber.net