MÜCADELEYE DEVAM, YOL UZUN
Geçen haftalarda piyasalarda, özelde döviz piyasasında nelerin olduğunu yorumlamaya ve sizlerle paylaşmaya çalıştım. Çeşitli işadamı dernekleri ve sivil toplum kuruluşlarında “Kobi’ler için finansal okuryazarlık” eğitimleri verdim, buradaki yazılarımla da siz değerli hemşerilerimin “Finansal
Okuryazarlık” seviyesini yükseltmeye çalıştım. Bu hafta da biraz teknik konulara girmem gerekti, sabırla okumanızı öneriyorum.
Uzunca bir süredir nispeten düşük enflasyon ve stabil kurla yaşamaya alışmıştık. Aniden yaşanan devalüasyonun özellikle ithal ürünler satan kesimde aynıyla zamlara yol açması normal görünse de, bir kısım “fırsatçı”ların adeta uzun yıllardır yapamadıkları zamların acısını çıkartır gibi %100 lere varan zamlar yapması içimizdeki yabancıların pozisyonlarını değiştirmediklerini gösterdi.
Bir ürünün maliyetinde ortalama %20 dövize bağlı tutar varsa, döviz iki katına bile çıksa, ürün maliyeti TL bazında %20 artar. Temmuz ayından bu yana yaşanan devalüasyonla en fazla %10-20 zam yapabilecek sektörlerin bile “fırsatçılık” yaparak gerek doğrudan zam yoluyla, gerekse mesela gramaj azaltarak gizli zam yoluyla %60-80 lere varan zamlar yaptıkları görünmektedir. İlgili Bakanlıkların, Belediyelerin ve medyanın bu kötü niyetli hareketlere bîgane kalmamaları, takip etmeleri, gerek cezalandırmak, gerekse teşhir etmek suretiyle geri adım atmalarının sağlanması, bu türden niyeti olanların ise caydırılmaları bakımından çok kritiktir.
Sıra, üzerimizdeki operasyona karşı Ekonomi yönetiminin neler yaptığını, ne gibi adımlar attığını yorumlamaya geldi.
Ekonomi yönetimi, eski dağıtık yapısından Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde bir araya gelmekle isabetli bir adım atıldığının işaretlerini veriyor. Buna rağmen, üzerimizde uygulanan operasyon o kadar yoğun, hızlı ve planlı ki, bazı adımlarda geç kalındığı hissi herkeste var.
FAİZ
Atılan adımlardan en çok ses getireni ve piyasanın gözlerini diktiği haber, Merkez Bankası politika faizini %6.25 oranında arttırarak %24’e yükseltti. Aylardır, Devlet Tahvili/Hazine Bonosu oranları %27 ler civarındaydı, böylece piyasanın istediği oranı vermiş oldu.
Nitekim, 18 Eylül 2018 tarihli 364 gün vadeli Hazine Bonosu ihalesinde (meraklısı için yazalım; 1 Yıldan kısa vadeli borçlanma senetlerine Hazine Bonosu, 1 yıldan uzun vadeli borçlanma senetlerine Devlet Tahvili denir) oran %25,05 olarak gerçekleşti. Kurlardaki hareketlilik ve dövize/özelde dolara olan talep nedeniyle eskiye nispetle gelen tekliflerin az olduğunu, Hazinenin ise vadeyi bir yılın altına çekerek borçlanabildiğini, olumsuz anlamda not edelim.
Yapılan operasyonun büyüklüğü ve sürekliliği nedeniyle faizin arttırılmasının kurları aşağıya bastırmaya yetmeyeceğini geçen haftalarda yazmıştım. Nitekim öyle oldu, dolar kuru 6 civarına inip tekrar 6,50 Tl seviyesine doğru hareketlendi. Kurların zıplaması aşamasında bu türden bir faiz artışı gelseydi bile yeniden devalüasyon için üzerimize geleceklerinden emin olduğumu da yazmıştım, fikrim değişmedi.
Borsa İstanbul nezdinde ve TCMB nezdinde kurulan vadeli Döviz-TL işlemlerinin yapıldığı piyasalar kurularak küçük miktarlarda döviz alım satımlarıyla kurun ciddi oynatıldığı, otoritenin kısa süreli de olsa boşluk verdiği alanlar doldurulmuştur, isabetlidir.
KUR KRİZİ REEL SEKTÖRE BULAŞMADAN TEDBİR ALINMALIDIR
Geçen haftaki Döviz yangınının söndürülmesi gerekliliği üzerine yazdığım yazı ortalamanın üzerinde ilgi çekti, süreçte maalesef çok sayıda köklü firmanın Konkordato ilan etmeye başladıklarını, Mahkemelerin genelde bu firmalara 3-12 ay arası süreler verdiğini ve süreç sonucunda toparlanamazlarsa iflaslarının verileceğini de – maalesef- olumsuz notlardan birisidir.
Durum stabil hale getirilmek zorundadır. Aksi halde, daha önce de paylaştığım üzere, yaşadığımız enflasyon ve yüksek faiz sorununun üzerine, zincirleme iflaslar, işsizlik ve sosyal başka problemlerin eklenmesi riski vardır.
Bu çerçevede, ABD nin ve AB ülkelerinin 2008 Mortgage krizinde ilave para basarak özellikle sektörlerinde taşıyıcı ve hakim durumda bulunan firmalara (Freddie Mac, Fannie Mae, AIG, Dexia vb) hisselerini satın almak suretiyle ortak olarak finansal destek sağladıklarını hatırlatmak isterim.
Her ne kadar Merkez Bankası bankalar için sınırsız likidite vererek günübirlik riskleri azaltmış olsa bile reel sektör firmaları için bu çözüm dikkate alınmalıdır. Devletin taşıyıcı özel sektör firmalarını/ gerekirse bankaları ihtiyaç olursa destekleyeceğini bilmek, o kıymetlerin vahşi kapitalizmin eline bırakılmamasını sağlamak aslî görevidir.
Sosyal medya hesabımdan İlçemizin değerli milletvekiline ulaşacak şekilde de yazdığım üzere; Bankalarımızın uluslararası piyasalardaki Eurobond’larının (Euro/Dolar cinsi Banka tahvilleri) finans baronlarının sürekli satışa geçerek faizlerini %24 lere çıkarttıklarını, bu oranın artık “iflas” edecekleri manipülasyonuna çalışıldığını gösterdiğini düşünüyorum. Muhtemelen, vade sonunda banka sendikasyon kredilerini (Yabancı Bankanın yerli bankaya açtığı kredi denebilir) yenilemeyerek, 2001 de yurt içi piyasada TL bazlı yaşanan kaosa benzeyen bir durum oluşturulmaya çalışacaklar, yetkililerimizin tedbir almasında fayda vardır.
KÖTÜ BANKA YA DA VARLIK YÖNETİM BANKASI
Yine bugün (18 Eylül 2018) yayınlanan haberlere göre, Ekonomi yönetiminin, banka kredilerinden takibe düşebileceklerin Banka bilançolarında bozulmaya yol açmadan tasfiyesine yönelik olarak bir çeşit “Kötü Banka” oluşturarak takipteki banka kredilerini oraya aktaracağı, böylece bankaların kredi verme imkanlarını arttırmayı planladığı anlaşılmaktadır. Bu girişim, 2002 yılında Kamu Bankaları(Ziraat-Halk-Emlak) Ortak yönetimi sırasında kısmen denenmiş ve işe yaramıştır. Ancak şu an için bu fonksiyonu Varlık Yönetim Şirketleri (VYŞ) ifa etmektedir ve özel sermayelidirler. VYŞ nin tahsili daha güç olan küçük alacaklarla devam edip büyük montanlı krediler için bu mekanizmanın çalışacağını varsaymaktayım.
İFLAS
Özellikle döviz cinsi borçlanmış firmalarda mevcut muhasebe sistemine göre anlık değerler dikkate alındığından ortaya çıkan devalüasyonla borçların TL cinsinden karşılığı şirketlerimizin sermayelerini buharlaştırınca (ki, bu tür bir durumda sermayenin 2/3 ü kaybedilmesine “teknik iflas” denilmektedir) Ekonomi yönetimi 2023 yılına kadar uygulanmak üzere “henüz ödenmemiş, gelecekte ödenecek yabancı para cinsi borçların kur farklarının sermaye hesabında dikkate alınmayacağını ilan etti, böylece hem firmaları teknik iflastan kurtarmış oldu, hem de bankaların bu durumdaki firmaların kredilerini bu sebeple geri çağırmalarının önüne geçti.
Atılan adım çok isabetlidir, bu düzenleme olmasa, benzer durumdaki şirketlerin kredilerini geri çağırabilir (derhal kapatmasını isteyebilir) ya da şirketten alacaklı olan her hangi biri, şirketin iflasını talep edebilirdi, kısacası kaos doğardı.
TÜRKİYE’NİN BİR NUMARALI İSRAF KALEMİ FAİZDİR
Kurun stabilizasyonu haricinde en kısa sürede faizi indirecek adımlar atılmalıdır. Mevcut şartlarda %40 ları aşmış faizlerle hiç kimse kredi alıp yatırım yapamaz.
Devlet bütçesinin en büyük gider kalemi de faizdir, ondan tasarruf edemeyen bir bütçe kendine gelemez. Miktar olarak çok küçük işlerle uğraşmaktan vaz geçilmeli, sayın C.Başkanımızın da işaret ettiği üzere dikkatleri faize yöneltmelidir.
Finansa ulaşmak kolaylaştırılmalı, üzerindeki özellikle mevcut kullanılmış kredilerdeki vergi/fon vb yükleri derhal sıfırlanmalıdır. Kredilerin maliyet artışı, şirketlerin karlılığını ve ödeme güçlerini yok etmekte, sonuçta yük dönüp dolaşıp sosyal problemleri de ilave alarak Devlete binmektedir.
YERLİ ÜRÜN ETİKETİ DOĞRU ADIMDIR
Hep birlikte, yerli mallara sahip çıkıp mümkün olduğu kadar ithal mal almamaya çalışacağımız dönemlerden geçiyoruz. Bu kapsamda Bakanlığın ürünlerde yerli ürün etiketi uygulaması tüketiciye yardımcı olacak doğru bir adımdır ve yaygınlaştırılmalıdır.
Yazımı bağlarsam; başlıktaki gibi, yolumuz uzun ve zahmetli, yapılacaklar çok ve maliyetli, mücadeleye devam, millet olarak başaracağımıza inancımız tamdır.
Hasan Kurtulan, 19/09/2018
Kaynak: muttanhaber.net